OSMAN GAZİ’NİN YENİŞEHİR’DEKİ SARAYI



Yenişehir 1301 yılında Osman Gazi tarafından kurulmuş bir şehirdir. Âşık Paşa-zade Tarihinin 16. Bâbında bu konu “….anda duraklandı ve anın ismi Yenişehir kondu. Osman Gazi yanındaki gazilere evler yaptırıverdi” şeklinde geçmektedir. Cihan Nüma’da ise “…Kendi Yenişehir’e varıp oraya taht kurdu. Burayı karargâh edindi. Yeni yurt seçti. Yanındaki gazilere evler yapıverdi. Burayı mamur etti. Ondan ötürü oraya Yenişehir dendi.” denilmektedir. Bu konuda başka kaynaklarda incelendiğinde Yenişehir’in kuruluş konusu hemen hemen tüm kaynaklarda benzer şekilde anlatılmaktadır.
Şehrin kurulmasıyla birlikte o güne kadar yarı göçer konumda bulunan Osmanlı Beyliği artık devlet olmanın icabetlerini de yerine getirir tarzda şehirleşmeye gitmiş, yerleşik düzene ilk adımlarını da atmaya başlamış oldu. Yanındaki gazilere “kılıç hakkı” olarak verdiği Yenişehir’de de hızlı bir şekilde yapılanma başladı. Çevre tekfurluklarda bulunan birçok halk yeni kurulan bu şehir de yer alıp Osman Gazinin himayesine girmek için şehre akın etmeye başladı. Kısa zaman içerisinde çevresindeki diğer yerleşim yerlerine göre daha fazla tercih edilen ve konaklanmak istenen bir kasaba haline geldi. Adına izafen yepyeni bir şehir Yenişehir oldu.
Osman Gazi de bu durum karşısında şehre yeni yeni evler, çarşılar, hamamlar, kervansaraylar, medreseler ve çeşmeler yaptırmaya başladı. Yaptırdığı tüm bu binaların yanında da kendisine de bir ev yani başka bir deyişle devleti yöneteceği önemli kararları alacağı, silah arkadaşlarıyla yeni savaş planları oluşturacağı bir saray inşa ettirdi. Böylece kuruluşta bir dönem Osmanlı devletine ilk kez başkentlik etmiş Yenişehir’de bir saray da var olmuş oldu.
Osman Gazi vefatına kadar kaldığı, devleti buradan yönettiği bu saray da Osmanlının ilk sarayı unvanını almış oldu. İlk kanunun çıktığı, Neşri’nin ve Nicolae Jorga’nın eserlerinde belirttiği fakat tam ispatlanmamış olsa da ilk paranın basıldığı bu saray Osmanlının ilk devlet binası hanedanın ilk yerleşke yeridir. Osman Gazi Yenişehir’in kurulmasından itibaren bu şehirde, burada yaptığı sarayda yaşamıştır. Temellerini yeni attığı dört kıtada at koşturacak neslinin ilk savaşlarını burada planlamıştır. Silah arkadaşlarıyla burada buluşmuş, devletin ilk yasalarını burada tasarlamıştır. Nitekim Ord. Prof. İ. Hakkı UZUNÇARŞILI Büyük Osmanlı tarihi isimli eserinde Osman Gazinin Yenişehir’de konakladığını belirterek oğlu Alâüddin Ali Bey’in de burada onunla kaldığını yazılmaktadır. (söz konusu eser s. 115) Büyük Osmanlı Tarihini yazan Avusturalya’lı ünlü tarihçi Hammer ise eserinde Yenişehir’den bahsederken Osman Gazi’nin memleketi ibaresini kullanır (söz konusu eser s. 46) Yine bu konuda Âşık Paşa-zade Tarihinin 16. Bâbında “…Kendüler girü Yinişehr’e geldiler. Anda karâr itdiler….”şeklinde belirtilmektedir. Yani kendileri Yenişehir’e geldiler ve orada kaldılar, demektedir.
Osman Gazi’nin en büyük isteklerinden biri Bursa’yı Osmanlı topraklarına katmak istemesiydi. Bursa üzerine yapılan tüm saldırıların planları bu sarayda gerçekleşmiş, hasta yatağında merakla beklediği Bursa müjdesini bu sarayda almış, o meşhur Osman Gazinin Orhan Gazi’ye vasiyeti olan sözlerini bu sarayda söylemiştir. Nitekim tarihçi Le Beau eserinde Osman Gazinin 1326 yılında Yenişehir de vefat ettiğini belirtmektedir. (söz konusu eser Bab 108, fasıl 10)
Karaosmanoğlu İbrahim Bey’in Osmanlı Sultanı II. Murat’ın egemenliğini tanıdığı “Yemin Metni” (Sevgend Name) antlaşmasının Yenişehir’de imzaladığını hepimiz biliyoruz. Bu anlaşmanın Yenişehir’de saray haricinde bir başka yerde imzalanmış olmasının düşünülmesi mantık dışı olur.
Yenişehir Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında aldığı o büyük önemi zaman içerisinde kaybetmiş olsa da ilçede bulunan padişah ailesi olarak ata evi sayılan saray çok uzun yıllar boyunca önemini hiç yitirmemiştir.
Kültür Bakanlığı Yayınları içerisinde yayınlanan Yılmaz ÖZTUNA’nın Devletler ve Hanedanlar isimli eserinde yer alan bilgilere göre; 1386 yılında imparator Manuel Paleologos’un kızı Fülâne Hatun ile izdivaç yapan padişah I. Murat’ın düğünü Yenişehir’de olmuş ve muhtemelen de bu düğün Yenişehir’deki Osmanlı ata evi bu sarayda gerçekleşmiştir. (söz konusu eser s. 107) 1402 yılında tahta geçen I. Süleyman’ında sünnet düğünü aynı tarihte kardeşleri Ertuğrul ve İsa ile burada yapılmıştır. (a.s., s.113) Son zamanlarda dönemi anlatan dizi ile medyatikte olan Hürrem Sultan Ağustos 1544 tarihinde eşi Kanuni Sultan Süleyman ve beraberlerinde Sadrazam Damat Rüstem Paşa, Mihr-ü Mâh Sultan ve şehzade Selim ile birlikte 40 gün süren Bursa seyahatine çıkmışlar. Bazı kaynakların belirttiği üzere Bursa ve çevresinde tüm ata topraklarını gezmişler. Bu toprakların içerisinde Yenişehir’inde olduğu muhtemeldir.
Yine bazı kaynaklarda ava merakı ile de bilinen padişah IV. Mehmet’in Mart 1658 yılında Bursa’ya yaptığı seyahatinde Yenişehir bölgesinde av yaptığı bazı kaynaklarda belirtilmektedir.
Osman Gazi’nin Yenişehir’de yaptırdığı bu saray bahsedildiği gibi uzun yıllar hanedan ailesinin sahip çıktığı ata evi konumunu korumuştur. Ankara savaşı sırasında Yenişehir’de bulunan Yıldırım Beyazıt’ın eşi ve çocukları da muhtemelen bu sarayda konaklamaktaydılar. Bunu hiçbir kaynak yazmıyor fakat öyle olması kuvvetli bir muhtemeldir.
1534 ve 1548 yıllarında 11 ve 12. sefer-i hümâyûna yani Irak seferlerine çıkan Kanuni Sultan Süleyman İstanbul’dan İznik üzeri çıktığı bu seferlerinde Yenişehir’de konaklamış ve burada ata ocağını ziyaret etmiştir. Bu iki ziyarette de Kanuni Sultan Süleyman’ın yanında yer alan dönemin ressamı aynı zamanda da bilim adamı ve yazarı olan Matrakçı Nasuh Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn isimli kitabında bu seferler ve Yenişehir’de konaklama hakkında bilgiler vermektedir. Matrakçı Nasuh bu eserinde İstanbul’dan başlayan ve Irak’a kadar süren seferin gidiş ve dönüşteki tüm olaylarını izlenimlerini paylaşır. Geçilen ve konaklanan tüm güzergâhlarda bulunan önemli yerlerin resimleri çizilir. Gerekli notlar alınır. 1534’de yapılan ilk gezinin Yenişehir konaklama kısmının Kurban Bayramına denk gelmesi burada gereğinden fazla konaklanmasına sebep olur. Bayram boyunca Yenişehir’de konaklayan Kanuni Sultan Süleyman’ın yanında buluna Matrakçı’da muhtemelen Postunpüş Baba zaviyesinin bulunduğu Babasultan Tepesine çıkarak şehrin bir minyatürünü çizmiştir. Matrakçını Babasultan tepesinden bakarak çizdiği bu minyatürde Osman Gazi’nin sarayı, hemen yanında saray hamamı, Ulucamii ve Kurşunlu Han aşikar olarak gözükmektedir.
Kanuni’nin her iki Irak seferinde de Yenişehir’e uğramış ve burada konaklamış olması hanedanın ata topraklarına verdiği önemi gösterirken burada çizilen bu minyatür ile şehirdeki Osman Gazi sarayı da resmen belgelenmiş başka bir değişle kayıt altına alınmış olmuştur.
1555 yılında Anadolu topraklarını gezen ve gezdiği yerlerle ilgili notlar yazan Alman gezgin Hans Dernsch Wam Yenişehir’e de uğradığını Tagebuch isimli eserinden anlamaktayız. Hans Dernsch Wam söz konusu eserinde sarayı gördüğünü belirterek şöyle tarif etmektedir. “….Saray dört köşe. Her tarafında bir penceresi var. Dört yüksek sütunlu. Yanında bir mescidi olmalı. Bu Orhan Sarayı….” Hans Dernsch Wam’ın Orhan Sarayı olarak tabir ettiği Osman Gazi sarayıdır.
Prof. Dr. Şemsettin Sami’nin Kamus-ul Alam isimli eserinde de yer alana sarayın yüzyılın başlarına kadar bir bölümünün ve bazı duvarlarının ayakta olduğu belirtilmektedir. Yakın zaman da konu ile alakalı bir makalesi yayınlanan değerli ağabeyimiz araştırmacı-yazar Nurettin Baydur; 1965 yılında Başbakanlıkça görevlendirilen tarihçi ve arkeologlardan oluşan bir gurubun Yenişehir’de incelemeler yaptığını belirtmektedir. O yıllarda saraydan kalıntılar ve izler gören heyet Yenişehir’de tarihi eserler hakkında bir çalışma yapmış ve sonunda da bir rapor hazırlamış. Baydur söz konusu araştırmayı okuma fırsatı olduğunu ve bu araştırmanın sonunda hazırlanan raporda da sarayla ilgili bilgilerin bulunduğunu yazısında bizlerle paylaştı. Kamus-ul Alam ile eşdeş bilgilerin bu raporda da bulunması sarayın kalıntılarını çok yakın tarihe kadar gün yüzünde olduğunun bir ispatı açısından son derece önemli bilgilerdir. Yeri gelmişken hemen bildirmek isterim ki; bu raporun bir bir nüshasının bulunup yayınlanması ilçemizin tarihine büyük ışık tutacak kanaatindeyim. Umarım yakın bir zaman da bu rapor gün yüzüne çıkarılabilir. Ayrıca Sayın Baydur’un da değindiği gibi 1965 yılı çok eski bir tarih değildir. Başbakanlığın raporunda sarayın o yıllarda izleri ya da kalıntıları hala duruyor şeklinde bir ifade mevcutsa bu saray kalıntılarını gören bilenler hala hayatta demektir.
Sözünü ettiğimiz Osmanlının bu ilk sarayı Ulucamiinin güney kesiminde halen depo olarak kullanılan bir mekânda bulunmaktadır. Gökgöz meydanı olarak isimlendirilen meydanda yer alan sarayın bulunduğu mevkie halk tarafından bu gün dahi “Sarayönü mevkii” ismi verilmektedir.
Bu gün maalesef sözünü ettiğimiz bu saraydan gözle görülebilir en küçük bir kalıntı bulunmamaktadır. Tıpkı yanındaki hamamı, Süleyman Paşa Medresesi, Baba Hamamı ve daha birçok eserle birlikte ilçemizdeki mevcudiyetini kaybetmiştir.
Yıkılmış yol olmuş, zaman içerisinde miladını doldurmuş bir binadan bahsetmek artık bizlere ne kazandırır. Hiç gereği yok bitmiş gitmiş mazide kalmış şeklinde düşünen birçok vatandaşın olduğu kanısındayım. Fakat durum asla bu şekilde değil ve de olmamalıdır.
Yıllardır şehrimizin Osmanlı devletinin ilk başşehri olmasıyla gurur duyuyoruz. Şehrin dört ayrı girişine dört ayrı tabela diktik bu yüzden. İlk başşehiriz diyoruz bunu göğsümüzü kabartarak söylüyoruz. Fakat farkında mıyız değimliyiz tam olarak bilmiyorum ama bizim başşehir olmamızın en büyük kanıtı işte bu saray. Nasıl ki bu gün Ankara başşehir ve meclis binamız Ankara’da ise. O vakitte Yenişehir başşehirdi ve dönemin meclis binası da tüm devlet işlerinin yürütüldüğü, önemli kararların alındığı işte bu saraydı.
Süleyman Paşa makam türbesini göstererek işte başşehir olmamızın kanıtlarından en büyüğü derken elimizde var olan ve kimsenin asla ve asla inkâr edemeyeceği bir kanıtı görmemezlikten gelip geçiyoruz.
Bu sarayın yerinin tam olarak tespit edilmesi ortaya çıkarılması çok zor bir olay değil. Kurşunlu Han bölgesinde yapılan çalışmayı hepimiz biliyoruz geçtiğimiz yıllarda han yanında bulunan tarihi çarşının temelleri gün yüzüne çıkarıldı ve bu temellerden yola çıkarak da konunun uzmanları bu çarşının planını oluşturdu. Umarım önümüzdeki günler ya da yıllarda da bu çarşı aslının aynı olarak tekrardan mevcudiyetini koruyacak.
Osman Gazi’nin sarayının içinde bulunduğumuz yüzyılın başlarında mevcut olduğunu yazımızın başında belirtmiştik. En azından yakın zaman kadar kalıntılarının durduğunu biliyoruz. 1965 yılında Başbakanlığın yetkilendirdiği araştırmacıların bu kalıntıları gördüğünü biliyoruz. O zaman söz konusu bu sarayın gün yüzüne çıkarılması kanaatimce hiç zor değil. Yakın zamana kadar toprak üstünde kalıntıları olan bu binanın toprak altı kalıntıları hala sağlam ve gözle görülebilecek halde olmalıdır. Geçmiş dönemde ilçeyi ziyaret eden seyyahların bina hakkında tasvirlerini biliyoruz. Kurşunlu Han ile ilgili yapılan çalışmanın aynısı pekâlâ ki Osman Gazinin sarayı için yapılabilir. Zeminde temel kalıntıları gün yüzüne çıkarılıp uzmanlarca tekrardan aslına aynı veya en azından çok yakın planlar çizilebilir. Aslının bir benzeri bina tekrardan inşa edilebilir.
Elbette ki böyle bir proje çalışması maddi olarak ta epeyce külliyetli olur. Kamulaştırmalar, kazı çalışmaları restorasyon, inşaat, çevre düzenleme çok ciddi rakamları beraberinde ihtiyaç olarak getirecektir. Buna yerel olarak bizim gücümüz yetmeyebilir, yetmez. Fakat böyle bir projeye de bu gün Kültür Bakanlığından tutun Dünya Bankasına kadar hiç bir kurumun hayır diyebileceğini sanmıyorum. Yeter ki yerinde ve yeterli düzeyde güzel bir proje sunumu hazırlansın. Böyle bir çalışma çok ciddi ve Osmanlı Devleti’nin kara delik olarak tabir edilen karanlık kuruluş yılları tarihine ışık tutacaktır. Böyle bir çalışma Osmanlı tarihinin kuruluşunun araştırma seyirlerini değiştirebileceği gibi ilçemiz tarihsel dokusuna çok büyük katkılar yapacaktır.
Hepiniz bir hayal edin dört kıtaya nam salmış Osmanlı Devletinin ilk sarayının ne kadar dikkat çekebileceğini.. ilgi odağı olabileceğini.. Şehrimizin tarihsel turizmine ne kadar katkı sağlayabileceğini, en basitinden Yenişehir’in reklâmını ne kadar yapılabileceğini bir düşünün. Yanı başımızda bulunan Söğüt’ün gelenekselleştirdiği şenliklerinden neler kazandığını sizlere anlatmaya gerek yoktur kanısındayım. Böyle bir olayda Söğüt’ü kat kat gölgede bırakacak bir ortamın oluşacağından hepiniz emin olunuz.
Son yıllarda Yenişehir tarihi kimliği ile epeyce ön plana çıkarılmaya çalışılıyor. Bunun için tarihçi akademisyenler, konusunun uzmanları çağırılıp sempozyumlar, paneller ve çeşitli kültür gezileri oluşturuluyor. Fakat bunları yapmak kâğıt üzerinden öteye gitmemekle eşdeğerdir. Evet, reklâm açısından gerekliliği vardır. Bir gündem oluşturmak ilgiyi odaklamak için yapılan çalışmalar yerinde ve doğrudur. Ama bedava reklam ortada olmayan bir ürünü övmekte bir yere kadardır. İcraata geçme vakti gelmiştir. Artık bir yerlere kazma kürek vurmanın işi icraata dökmenin zamanı geldiğini hatta geçmeye bile başladığın düşünmekteyim.
Şehrimizde bulunan birçok binaya sahip çıkamadık. Zaman içerisinde onları zamana yenik düşürdük ve bir çoğununda zamana yenik düşmesini adeta kendimiz istedik. Onların yok olmalarına yitip gitmelerine göz yumduk. Onları yıkılmaya terk ettik bakmadık ilgilenmedik. Birçoğunu yol geçirme bahanesiyle biz yıktık. Bir kısmını da arsa simsarlarına, dünya malı düşkünlerine peşkeş çektik. Şimdi bunları kurtarmanın yollarını arıyoruz. Hala çok geç olmadan bunu başarmak için bir an önce adım atmalıyız yarınlarda atabileceğimiz bir adımda olmayabilir. Tüm maddi imkânları ortaya dökmekle de elimizden bir şey gelmeyebilir. İşte bu yüzden yarınlara olan borcumuz için şimdi vakit var … Henüz daha yol yakınken yapılabilecek bir şeyler varken gerekli çabamızı esirgemeyelim. Bunlar zor işler değil aslına bakılırsa en kolay işler. Sadece ve sadece işin başında olanlar ellerinde yetki bulunanlar inanıp canı gönülden yapmak istesinler.
Yarınların bizlerden hesap sormasını değil, bizlere duacı olmalarını isterim… Umarım bu yöndeki istek ve dualarımda kabul görür….